Bir karikatür çizilmişti.
Gazetelerde boy gösteren.
Bir köpek kulübesi… Önünde de bağlı bir köpek…
Bu, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin AB kapısında bekletilen resmi idi…
*****
60 yıl geçti.
AET (Avrupa Ekonomik Topluluğu) olarak doğdu.
Avrupa ülkeleri arasındaki ekonomik birlikteliği geliştirmek amaçlı idi.
Süreç içinde hem adı hem de amaçları değişti.
*****
Mersin’deki yerel televizyon kanallarından biri olan Kanal 33’te, “Avrupa Birliği Gerçeği” konulu bir program olacaktı. (Türkiye’de ilk Mersin’de kurulmuştu Avrupa Birliği Derneği.)
Dönemin ADD (Atatürkçü Düşünce Derneği) Mersin Şube Başkanı İlker Taşyürek’in talebi üzerine program hazırlıkları yaptık, birlikte.
Avrupa Birliği gerçeğini Mersinlilerle paylaştık. Televizyonun telefonlarının kitlendiğini program bittiğinde öğrenmiştik ve çok mutlu olmuştuk.
1) 60 yılı aşkın bir süredir, kurucuları tarafından bile terkedilen, (İngiltere) amaçlandığı halde uygulamaya geçirilemeyen (Ordu) ve sadece para biriminde birliktelik sağlayabilen kendinden menkul bir sözüm ona birlik,
2) Kaybettiğimiz büyük değer Amiral Soner Polat’ın söylemiyle olmak üzere, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni dışarıda tutmak, alacakmış gibi yapmak ve başka yerlere gitmesini de engellemek,
3) Günümüzde de Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin karşılıklılık ve eşitlik temeline dayanan Avrasya birlikteliğine yaklaşmasına bile tahammül edemeyen, “Birlik” olamamış Avrupa Birliği…
Hukuksuz biçimde AB üyesi yapılmaya çalışılan, (Türkiye Cumhuriyeti devleti “KIBRIS” ile
ilgili her konuda “Garantör” olduğu halde dışlanarak…) GKRY şimdi de Avrupa Birliği komisyonlarında, Türkiye aleyhine kararlarda oy hakkına sahip konumuna getirilmeye çalışılmakta…
“Bir zamanların” AB’sinde değişen bir durum yok!
Türkiye aleyhine söylemlerde ve eylemlerde bulunan AB’yi hâlâ anlamamak ya da anlamamakta diretmek, kovulduğumuz yere ille de girmeliyiz-gireceğiz diye gaflet, delalet içinde davranmak nasıl açıklanabilir?
Atatürkçülük; her şeyden önce bağımsızlık demek değil midir? Unuttuk mu? Karşılıklılık ve
eşitlik temellerinde yerimizi almak demek değil midir?
Kimin, hangi ahlak ve edeple ve aşağılayıcı karikatürlerle bizi resmetmeye hakkı ya da haddi vardır?
Nedir bu Avrupa sevdası?
“Kendimiz olmak” en doğrusu, en iyisi, en güzeli değil midir?
Yoksa “Yapamayız…” diye midir çekincelerimiz?
60 yıl geçti…
Daha kaç altmış yıl geçsin istiyoruz?
“Başkalarının saraylarında köle olacağımıza kendi evlerimizde hanımefendi ve beyefendi olmamızı yeğlemenin zamanını belirlemedik mi?
Daha fazla geç kalınamaz…