Haber: Elif KURTTAŞ
Mersin 1. İdari Mahkemesine tesisin iptali konusunda 2020 yılında açılan davada süreç devam ediyor. Yerel mahkemece davanın kabulü ile ÇED raporunun iptal edilmesi ve Danıştay‘ın bozma kararı sonrası dosya yeniden açıldı.14 Haziran 2022 tarihinde ise yeniden keşif yapılarak bilirkişi raporu beklenmeye başladı.
“ÇED RAPORLARININ HAZIRLANMASINDA SAĞLIKSIZLIK VAR”
Tarsus’ta Biyokütle Atık Yakma Tesisi yapılacağı duyumu alındıktan hemen sonra oradaki inisiyatiflerin, vatandaşların duyarlılık gösterdiklerini ifade eden Avukat Yeşim Dağgeçen “Biz bu tesisin yapılacağı alana çok yakın bir mahallede geniş katılımlı bilgilendirme toplantısı yaptık. Sürecin her aşamasında duruş gösterildi. Bakanlığa sunulan ÇED raporlarının hazırlanması süreçlerinde yatırımı yapan şirketin süreci yönlendirmesi, ihale sonrası alınan ÇED raporları amacına hizmet etmekten çok maalesef şirketlerin çıkarlarına hizmet etmekte.” ifadelerini kullandı.
DAVANIN MASRAFLARI VATANDAŞ TARAFINDAN KARŞILANDI
Halkevleri Derneğinin konuya duyarlılık gösterdiğini belirten Dağgeçen, dava masraflarını vatandaşların kendi aralarında paylaştıklarını ifade etti.
“YAKMA YÖNTEMİ DOĞRU DEĞİL”
Bölgenin önünü açacak yatırımlar yerine bu tür çevreyi tehdit eden yatırımların tercih edilmesinin yerinde olmadığına değinen Dağgeçen “Tesis için seçilen yer Karabucak Ormanı’nın içinde ve yaşam alanlarına şehre çok yakın. Bölgede hakim olan rüzgar Tarsus kent merkezine doğru, tesis sadece tesisin yapılması düşünülen mahalle sakinlerini değil tüm Tarsus halkını çevre köyleri tehdit edecektir. Bir kere yakma yöntemi zaten doğru değil, yakarak hiçbir şeyden kurtulamazsınız. Yaktığını her şey kül olarak, toksik atıklar, zehirli gazlar olarak insana havaya suya toprağa zarar verecektir. Atık yakma tesisleri, çevreye yayılan dioksin, furan, sülfür ve nitrojen oksitleri, kurşun ve diğer ağır metallerin ana ve pek çok bölgede de en büyük kaynağını oluşturmaktadır. Atık Yakma endüstrisinin yarattığı partikül ve gaz kirliliği yanında kullanılan hammaddelere ve özellikle alternatif yakıt olarak kullanılan maddelere bağlı olarak başta arsenik, kadmiyum, nikel, krom, bakır, cıva, kurşun, mangan, selesyum, vanadyum, çinko gibi insan ve doğa açısından son derece ciddi tehlikeler barındıran metallerin de yayılmasına yol açtığı bilinmektedir. Bu doğru ve tercih edilen bir yöntem değil.” ifadelerini kullandı.
Karabuçak’ın yanında yine Turaç kuşlarının korunma sahasının var olduğunu kaydeden Avukat Dağgeçen “Tarsus bütün olarak baktığınızda çok ciddi bir arkeolojik mirasa ve değere sahip bir bölge. Yine yakınlarda sit alanı diyebileceğimiz alanlar var .” şeklinde konuştu.
“TARSUS’TA ÇOK CİDDİ FAY HATTI VAR”
Tarsus’un depremselliğin olduğu bir bölge olduğunu vurgulayan Dağgeçen “Zamanında bilinen fay hatlarının dışında bir fay hattı olduğu bilinmektedir.Karabucak Ormanı’na Cumhuriyet döneminde bataklığın kurutulması için okaliptüsler ekildi. Orası orman. Ayrıca bölgede zeytin ağaçlarının olması mühim bir konu. Zeytin bugünümüz ve geleceğimiz. Tarsus bölgesi özellikle Sarıulak Zeytini ile bilinir. Yine bölge çok yağış alan bir bölge. Yağış o toksik atıkların, gazların yayılımı açısından bir katalizör.” diyerek tesisin yapılacağı bölgenin uygun olmadığını ifade etti.
“YEREL MAHKEME KARARLARINA AYKIRI”
Türkiye’nin uluslararası olarak imzaladığı sözleşmelerin olduğunu belirten Dağgeçen, tesise dair ÇED olumlu kararının, Stockholm konvansiyonu Paris Şartına Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8. maddesine,Anayasa’ya ve mevcut yasal düzenlemelere, Bern sözleşmesine , Rio gündem 21 sözleşmesine ve aynı bölgede daha önce yapılmak istenen Kurbanlı Sağlıklı Sanayi Atık Yakma Tesisine Dair Çed Olumlu Kararının kesinleşen iptal kararına da aykırı olduğunu belirtti.
“50 KİŞİ İÇİN KOCA KENTİN İNSANINI, SUYUNU, HAVASINI RİSKE ETMEYE DEĞER Mİ DEĞMEZ Mİ?”
Bu tür yatırımlarla ilgili vaad edilen istihdam tuzağının da farkında olmak gerektiğini ifade eden Dağgeçen “ Tesiste çalışacak olan kişiler zaten işin uzmanıdır. Bunun dışında kaç kişi çalıştırılacaksa örneğin bir 50 kişi için koca kentin insanını, suyunu, havasını riske etmeye değer mi değmez mi? Buraya turizm bölgesi diyoruz, Kazanlı turizm sahası var, havaalanı yapılıyor. Tarım bölgesi diyoruz. Sadece ithalat değil ihracatta da rekabet düzeyi yüksek potansiyeli ile bu tür bir yatırımın bu anlamda da risklerini göz ardı edemeyiz. Bölgeye yapılan diğer yatırımlarla ve bu tür idari kararlar arasında da bir tutarsızlık söz konusu. ” şeklinde ifade etti.
Üretim sürecinde açığa çıkan kimyasal atıkların solunum yolu ile alındıklarında insan ve hayvan sağlığına olan olumsuz etkileri tartışılmaz biçimde ortada olan bu tür yatırım tercihlerine karşı örgütlü mücadelenin, toplumsal farkındalığın, sivil dayanışmanın ve hukuki mücadelenin halk zararına olan tercihlerin değişmesinde engellenmesinde mühim olduğunu vurgulayan Dağgeçen, neticenin olması gerektiği gibi halktan ve doğadan yana olacağına inancının tam olduğunu vurgulayarak sözlerini sonlandırdı.